Bu kez de Farklı bakış açısıyla ve yaptığı kaliteli işlerle dikkat çeken bir isimle tanıştıracağım sizleri sevgili okurlarım… Esprili kişiliği, hayatı tiye alan tarafıyla yaşamdan zevk aldığı her halinden belli oluyor. Öyle ki bunu yaptığı işlerden, çektiği fotoğraflardan da rahatlıkla anlıyorsunuz. Eğer televizyon programlarının nasıl çekildiğini ve bir fotoğrafa nasıl anlam yüklenmesi gerektiğini merak ediyorsanız doğru sayfadasınız. İşte karşınızda program yönetmeni ve fotoğrafları konuşturan adam DUYGU GENÇ…
Önce hangi kimliğinden başlasam bilemedim çünkü ikisi de yetenek ve fazlasıyla ilgi isteyen işler ve sen ikisini de profesyonel anlamda yapıyorsun. Ben karar veremedim, o halde sen söyle, hangisi senin için daha vazgeçilmez? Fotoğraf çekmek mi? Program ya da haber yönetmek mi?
Benim için her ikisi de vazgeçilmez elbette. Aslında bir anlamda her ikisi de birbirine benzeyen uğraşlar. Benim için fotoğrafçılık ve yönetmenlik arasındaki fark şu; yönetmen olarak hayatımı kazanıyorum, fotoğrafçı olarak da eğleniyorum. Ama her ikisi ile de uğraşırken titizliği elden bırakmamak için çok çaba sarf ediyorum. Yaklaşık 20 yıldır televizyon dünyasındayım ve bu bana fotoğrafçılık gibi çok zevkli bir uğraşı da armağan eden ve onunda sürekliliğini sağlayan bir meslek. Dolayısıyla yönetmenlik tarafıma biraz daha borçluyum sanki.
“ BU ÜLKE DE ÇOK AZ İNSAN ÇOCUKLUK HAYALLERİNE ULAŞABİLİYOR!”
Anlaşılan o ki yönetmenlik vazgeçilmezin. Peki çocukluk hayallerini mi süslerdi yoksa kader mi sana armağan etti? Nasıl başladı bu serüven?
Çocukluk hayallerimi süslerdi demek çok iddialı olur sanırım. Bu ülkede çok az insan çocukluk hayallerine ulaşabiliyor. Ben şu anlamda şanslıyım; Ankara iletişim fakültesi bitmek üzereyken ülkede özel televizyonlar kuruldu. Bu da benim kuşağımdan, özellikle iletişim okuyan insanlara kapılar açtı. Birçoğumuz daha okul bitmeden TV’lerde çalışmaya başladık. Televizyonculuğun, gazeteciliğin teorisini ve etiğini okuldan ama asıl tekniğini, işletmesini, işlerin nasıl döndüğünü de ikinci okulumuz diyebileceğim iş dünyasından öğrendik biz. Bu TV yönetmeni oluşumun kısa hikayesi. Fotoğrafçılık daha eski bir hikaye. Ben ilkokul yıllarında yaz aylarında memleketim olan Amasya’da bir fotoğrafçının yanında çırak olarak çalışırdım. Fotoğrafın şimdiki gibi dijital olmayan mutfağıyla o zamanlar tanıştım. Belki de bugünlerde kullandığım kadraj estetiği, o günlerden kalmadır.
Aslında çok riskli bir iş neticede canlı yayın her an her şey olabilir. En büyük zorluğu da bu olsa gerek peki başka ne tür zorlukları var?
Televizyonculuk bir ekip işi… Özünde tek başına hiç kimse bir şey değil bu işte. Ama ekip sorumlu ve uyumlu çalışırsa iyi işler hatasız olarak çıkıyor. Canlı yayınlar da bu uyumun en üst noktası. Çünkü hatanın telafisi çoğu zaman mümkün olamıyor. Herhangi bir hata, anında izleyicinin karşısına çıkıyor. Reji ekibinin nabzını iyi tutmak, onları anlamak ve ona göre bir üslup geliştirmek de bir yönetmenin dikkat etmesi gereken en önemli konu bence. Dünyanın en iyi, en usta yönetmeni de olsanız, eğer ekibinizle geçinemiyorsanız iyi iş çıkaramazsınız. Çünkü rejide herkes birbirine muhtaçtır bana göre. Bir de sizin tüm uyumunuza rağmen, elinizde olmayan bazı sorunlar çıkabiliyor yayında. Mesela program konuğunuz trafiğe takılıyor ve yayına yetişemiyor veya bir başka şehirden bağlanması gereken konuğunuz teknik bir sorun nedeniyle yayına katılamıyor. Bu durumlarda bile bir şekilde o programı çıkarmanız gerekiyor.
Adeti bozmayalım ve soralım başından geçen ilginç bir olay var mı?
Elbette bunca yıl içinde birçok ilginç olay yaşadık. Hele de bir haberci olarak bu ülkenin son 20 yılını düşünürseniz neler var neler. Bu olayların bir çoğunu canlı yayınlarda, montaj odalarında, naklen yayın araçlarının içinde yaşadık tabiî ki. En ilginci ise rejinin silahlı adamlar tarafından basılmasıydı. Bir canlı yayında stüdyoda konuk olan siyasi bir lidere (ismini vermeyeyim) telefonla bir rakibi bağlandı ve çok sert konuşarak zor duruma soktu. Bunu hazmedemeyen siyasi liderin adamları da çalıştığımız rejiyi basarak sorumlu avına çıkmışlardı. Elbette kimseye bir şey olmadı ama yaşadığımız stres önemliydi.
Şu an kanal a televizyonunda beraber çalışıyoruz ama oldukça profesyonel bir geçmişe sahipsin nerelerde hangi görevlerde bulundun?
Ben bu mesleğin hemen her mutfağında görev aldım. Mesleğe arşivci olarak başladım. Daha sonra haber ve program montajcısı olarak çalıştım. Haber kameramanlığı yaptım. Canlı yayınların tüm görevlerinde, naklen yayın araçlarında yurtiçinde ve dışında değişik görevler yaptım. Yani mutfaktan mutfağa koşarak hem çalıştım hem piştim. TGRT, TV8, Al Jazeera İnternational, Alman ARD vs. birçok kanal ve haber ajansı için çalıştım. Şu anda Kanal A televizyonunun haber ve pogram yönetmenlerinden biriyim.
“FOTOĞRAF ÖYLE BİR BELGE Kİ EVRENİN TARİHİ BOYUNCA YAŞANAN TEK BİR AN’I DONDURUYOR.”
Gelelim objektifinden yansıyanlara… aslında her ikisi de birbirinden çok ayrı değil görüntüyü çerçevelemek, kompozisyonu yaratmak, ışığı, derinliği vermek hepsi hem fotoğraf çekerken önemli hem de programı yönetirken… peki bu iki uğraş birbirini nasıl etkiliyor?
Benim her iki uğraşım da birbirini olumlu yönde etkiliyor. Ben yanımda fotoğraf makinem olmadan dolaşmıyorum diyebilirim. Fotoğraf öyle bir belge ki evrenin tarihi boyunca yaşanan tek bir an’ı donduruyor. O an’a adanmış bir belge. Bir daha asla yaşanmayacak olan tek bir an için yanımda taşıyorum makinemi. Bir kuş, bir böcek fotoğrafı da olabilir, terör eyleminde çekilmiş bir patlama fotoğrafı da olabilir. Ne olduğu fark etmez; yaşanan o an bir daha olmayacak. Bu yüzden her fotoğraf önemlidir benim için. Bazen tek bir kare fotoğraf sayfalar dolusu metinden, dakikalar boyu çekilmiş bir belgeselden daha fazla şey anlatabiliyor. Bu yüzden seviyorum fotoğraf çekmeyi.
Son yıllarda oldukça revaçta olan bir uğraş fotoğraf çekmek ancak bunu layıkıyla yapabilmek için galiba sadece istemek yetmiyor yetenek de gerekiyor hele ki iyi bir şeyler yapmak farklılık yaratmak isteniyorsa… Arkandan gelen gençlere ne tür tavsiyelerin olur fotoğrafta iyi bir kompozisyon yaratmak konusunda?
Evet, artık cep telefonları sayesinde fotoğraf makineleri cebimize bile girdi. Fotoğrafçılık daha az zahmetli ve daha az masraflı bir uğraş oldu. Bu fotoğraf sanatının gelişmesi adına önemli bence… Elbette yetenekli olanlar, bu işe daha çok eğilenler sıyrılıyor kalabalıktan. İnternet sayesinde artık fotoğrafların yayınlandığı mecralarda çoğaldı. Bu işe yeni yeni ilgi duyan genç nesile tavsiyem iyi bir gözlemci olmaya çalışmaları, bol bol fotoğraf izleyerek gözlerini eğitmeleri. Ben doğru kadraj, iyi ışık ve iyi konunun bir araya geldiği bir fotoğrafın süper bir makine ile mi yoksa basit bir cep telefonu ile mi çekildiğine bakmıyorum. Bana fotoğrafın ne hissettirdiği daha önemli. En iyi makineye sahip kişi en iyi fotoğrafçı olamıyor, tıpkı en iyi marka daktiloya sahip kişinin Nobel Edebiyat Ödülü alamaması gibi…
BU SAYFALARDA DUYGU GENÇ’İN DONDURDUĞU SADECE BİR KAÇ ANI SİZLERLE PAYLAŞABİLDİM DAHA FAZLASI İÇİN www.fotopya.com.tr /portfolio/duge ADRESİNİ ZİYARET EDEBİLİRSİNİZ.
DONDURULMAYA DEĞER GÜZEL ANLARINIZIN ÇOK OLMASI DİLEĞİYLE… : )
Röportaj: Tuğba Dalkılıç / Fotoğraflar: Duygu Genç
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder